Faaliyet Alanlarımız

Miras Mahkemesi Avukatı

İstanbul’da faaliyet gösteren Akkaş Hukuk Bürosu miras mahkemesi avukatı kadrosu vasiyet ve miras sözleşmelerinin düzenlenmesi, veraset ve intikal işlemlerinin yürütülmesi, mirasın reddi, tasarrufların iptali, tereke tespiti, izale-i şüyuu, ecri misil, vakıf kurulması ve benzer diğer miras uyuşmazlık ve davalarına ilişkin temsil ve danışmanlık hizmetleri sunmaktadırlar.

Konu Başlıkları

İstanbul miras mahkemesi avukatı ekibimiz miras hukuku konusunda edindikleri çeyrek asırlık deneyim ve bilgiler çerçevesinde; miras hukuku ile ilgili davalarda, veraset ilamı alınması, vasiyetname düzenlenmesi, vasiyetnamenin iptali, tenkis davası açılması, mirastan feragat sözleşmesi hazırlanması, mirasçılık belgesinin iptali davası, mirasın reddi davası açılması, muris muvazaası davaları açılması, ölünceye kadar bakma sözleşmesi, veraset ve intikal işlemleri, veraset vergisi, izaleyi suyu davası, ortaklığın giderilmesi davalarında müvekkillerine en etkili sonucu sağlamak için hukuki destek vermektedirler.

Miras Mahkemesi Avukatıyız

Miras hukuku; gerçek bir kişinin ölümü veya gaipliğine karar verilmesi durumunda, onun mirasının kimlere, hangi oranda ve nasıl intikal edeceğini düzenleyen hukuk kurallarından meydana gelen özel hukuk dalını ifade etmektedir.

Miras hukukunda; ölümü sonrasında kendisinin hukuki ilişkilerinin, menkul ve gayrimenkul tüm mallarının akıbetini düzenleyen kişiye miras bırakan denmektedir. “Vefat eden, müteveffa, muris’’ terimleri de sıklıkla kullanılmakta olup, miras bırakanla aynı anlama gelmektedir. Mirasın intikali ile terekeye sahip olan kimselerin, bu intikal sonucunda iktisap ettikleri haklara miras hakkı , bunun dışında miras bırakanın ölümü veya gaipliğine karar verilmesi üzerine terekesi üzerinde terekede hak sahibi olan kişiye “mirasçı” denmektedir.

Miras Hukuku ve Miras Hukuku Terimleri

Hukukumuzda mirasçılar mirasçı yasal ve atanmış mirasçı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır:

Yasal Mirasçı: Bir kimsenin vefatından sonra geride bıraktığı menkul, gayrimenkul mallar ve diğer haklar, aksine düzenleme yapılmadıkça bu kişinin yasal mirasçılarına kalmaktadır. Yasal mirasçıların kimler olduğu ve bu kişilerin miras payları bizzat Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenmiştir. Buna göre yasal mirasçılar; miras bırakanın kan hısımları, evlatlık ve altsoyu ile sağ kalan eştir. Dolayısıyla miras bırakanın; çocukları, torunları, anne ve babası, büyük anne ve büyük babası, evlilik dışı hısımları, sağ kalan eşi, evlatlık ve nihayetinde miras bırakmaksızın ölmesi halinde devlet, yasal mirasçılardır.

Atanmış mirasçı: Miras bırakan kendi özgür iradesi ile mirasının bir kısmını veya tamamını belirli bir kişiye bırakırsa, bu kişiye atanmış mirasçı denmektedir. Diğer bir anlatımla atanmış mirasçı, miras bırakanın kendi tasarrufu ile mirasını bıraktığı kişidir. Atanmış mirasçılık, miras bırakan tarafından atanmış mirasçı lehine bir vasiyetname düzenlenmesi ile mümkün olacaktır.

Miras Hukukuna ilişkin düzenlemeler 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer almakta olup, taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlığın çıkması durumunda bu kanuna ve Yargıtay içtihatlarına bakılması gerekmektedir.

Veraset İlamı – İntikal

Veraset ilamı, miras bırakanın ölümünün ardından mirasçılar tarafından edinilen, mirasçıları ve miras paylarını gösteren evraktır. Veraset ilamı ya da mirasçılık belgesi, noterden edinilebileceği gibi, Sulh Hukuk Mahkemelerinden de edinilebilir. Fakat ortada yabancılık unsuru olan aile bağları söz konusu ise veraset ilamı yalnızca Sulh Hukuk Mahkemelerinden edinilebilir. Noterden bu belgenin alınması mümkün olmaz.

Veraset ilamında mirasçılar ve mirasçıların miras payları gösterildiğinden, miras bırakanın terekesinin paylaşımında bu belge gerekecektir. Aksi bir anlaşma ya da durum yoksa intikaller de bu oran üzerinden yapılacaktır.

Veraset ilamı, aksi sabit olana kadar geçerlidir ve her zaman alınabilir. Örnek olarak ölüm anında çıkan veraset ilamı, daha sonra mirasçılardan birinin mirası reddetmesinin neticesinde yenilenebilir.

Veraset ilamının çıkarılmasının ardından mirasçılar, terekede bulunan taşınmazları intikal edebilirler. Bunun için öncelikle miras bırakan ile taşınmazın ilişiğinin kesilmesi gerekmektedir. Vergi dairesinde ödenecek veraset ve intikal vergisinin akabinde tapuda işlemler gerçekleştirilecektir. Mirasçılar taşınmazı el birliği mülkiyeti ile edinebilecekleri gibi paylı olarak da edinebileceklerdir. El birliği ile mülkiyette mirasçılar, taşınmazın tamamına herhangi bir oran olmadan hep birlikte sahiptirler. Taşınmaz üzerindeki tasarruf için herkesin rızası şarttır. Mirasçıların belli bir payı olmadığından, çok küçük bir kısımda dahi işlem yapamazlar. Paylı mülkiyette ise mirasçıların payları bellidir. Kendi payı üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilir fakat yasal olarak diğer paydaşlara tanınan ön alım hakkı olduğundan, payını satmak isteyen mirasçı öncelikle durumu diğer mirasçılara bildirmeli ve onlara teklif etmelidir. Aksi takdirde açılacak dava ile işlem iptal edilebilecektir.

Edinmeler öncesinde rayiç değerler alınmalı, emlak ve sair vergiler ödenmeli, tapuda gereken diğer işlemler yapılmalıdır.

Söz konusu intikal işlemleri, taraflarca bizzat yapılabileceği gibi yasal temsilciler ya da avukatlar vasıtası ile yapılabilecektir. Özellikle şehir dışı işlemleri, birkaç kurum arasında gidip gelme gibi durumlar bazen yorucu olabileceklerinden, uygulamada bir avukat vasıtası ile intikal işlemleri yapılabilmektedir.

Miras Mahkemesi Avukatı

Vasiyetname

Bir kimse öldükten sonra kendisine ait menkul, gayrimenkul mal veya hak ve alacaklarının akıbetini ölmeden önce düzenlemek isteyebilir. Zira ölen kişiye ait mallar, başka bir şekilde tasarrufta bulunulmadığı sürece Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen oranlara göre mirasçılara intikal edecektir. Ancak bazı durumlarda kişi, öldükten sonra mallarının bu oranlara göre değil de kendi arzu ettiği şekilde mirasçılara veya başka kişilere geçmesini isteyebilir. Bu durumda kişinin yapabileceği iki şey vardır. Bunlar; vasiyetname düzenlenmesi ile miras sözleşmeleri yapmaktır.

Basit bir anlatımla vasiyetname; miras bırakanın ölümünden sonra hüküm doğurmak üzere tek taraflı irade beyanı ile hazırlamış olduğu ve hangi malının kimde ya da ne oranda kalacağı bilgilerini içeren metne verilen isimdir.

Vasiyet yapabilmek için kanunumuz ayırt etme gücüne sahip olmayı ve onbeş yaşını doldurmuş olmayı aramaktadır. Bunun dışında Türk Medeni Kanunu’nun 531. maddesi; “Vasiyet, resmî şekilde veya mirasbırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılabilir” demek suretiyle vasiyetnamelerin üç şekilde yapılabileceğini düzenlemiştir. Bunlar:

  • Resmi Vasiyetname: Noter, Sulh Hakimi ya da yetkili memur önünde yapılan vasiyetname türüdür. Vasiyetnamenin bu şekilde yapılabilmesi için miras bırakanın yanında iki tanığın bulunması aranmıştır.
  • El Yazısı ile Vasiyetname: Kişinin kendi el yazısı ile hazırlamış olduğu vasiyetname türüdür. Bu vasiyetnamenin baştan aşağı miras bırakanın kendi el yazısı ile yazmış olması ve kendi el yazısı ile imza ve tarih atması şarttır.
  • Sözlü Vasiyetname: Ancak olağanüstü hallerde (savaş, şiddetli hastalık gibi…) ve diğer iki vasiyetname türünün yapılmasına imkân olmayan hallerde yapılabilen vasiyetname türüdür.

El Yazılı Vasiyetname

El Yazılı Vasiyetname: Miras bırakan, resmi vasiyetname yerine el yazısı ile de vasiyetname düzenleyebilir. Bunun için vasiyetname metninin açıkça miras bırakanın son arzularını içerir bir vasiyetname metni niteliğinde olması (sadece genel düşüncelerin aktarılması yeterli değildir, vasiyetname yapma iradesi bulunmalıdır), metnin baştan sona bizzat düzenleyen tarafından el yazısı ile yazılması, vasiyetnamenin yapıldığı tarihin açıkça belirtilmesi ya da belirlenebilir bir tarihin atılması (örneğin 04.01.2016 ya da 2016 yılının Ramazan ayının ilk günü gibi) ile metnin ıslak imza ile imzalanması şarttır. Daktilo ya da bilgisayar yazısı bu bağlamda el yazılı vasiyetname için geçerli değildir.

Son olarak belirtilebilir ki el yazılı vasiyetnamesaklanması için notere ya da sulh hukuk hakimine bırakılabilir ancak bırakılması zorunlu değildir.

Sözlü Vasiyetname: Olağanüstü durumlarda (yakın ölüm tehlikesi ya da savaş gibi) kişi diğer vasiyetnameleri yapamayacak durumda ise miras bırakan aynı anda 2 tanığa son arzularını iletmelidir. Resmi vasiyetnamede yer alabilecek tanıklara ilişkin yasaklar, okur yazar olma dışında sözlü vasiyetnamedeki tanıklara da uygulanır. Kişi, farklı türde bir vasiyetname yapabilecekse bu şekilde bir vasiyetname geçerli olmayacaktır.

Son arzulara vakıf olan 2 tanık, mümkün olan en kısa sürede beyanlarını tarih belirtmek suretiyle yetkili kişiye bildirirler. Tanıklar ayrıca mirasbırakanın vasiyetname yapma ehliyetini taşıyıp taşımadığına ilişkin görüşlerini de açıklarlar. Son olarak belirtilebilir ki miras bırakan bir şekilde olağanüstü durumdan sonra diğer yollarla vasiyetname yapabilecek duruma gelirse, bu tarihten itibaren 1 ay sonra sözlü vasiyetnamesi kendiliğinden geçersiz hale gelir.

Vasiyetname, çok sıkı şekil şartlarına bağlıdır. Vasiyetnamenin içeriği önemlidir ancak söz konusu içeriğin değerlendirilebilmesi ve geçerli olabilmesi için sıkı şekil şartlarına azami derecede dikkat edilmelidir. Zira herhangi bir şekli eksiklik, vasiyetnameyi geçersiz kılabilir. Dolayısıyla vasiyetnamenin tanzim edilmesinde profesyonel (özellikle avukat yardımı) bir yardımdan yararlanmak faydalı olacaktır. Hastane raporundan noterlik işlemlerine, hukuki içeriklerden tanıklara sürecin her aşamasında bir avukat ile hareket etmek önemlidir.

Vasiyetnameden Dönme ve Vasiyetin İptali

Yukarıda belirtmiş olduğumuz üzere vasiyetnameler miras bırakanın tek taraflı iradesine bağlı olarak yapılan bir hukuki işlemlerdir. Dolayısıyla miras bırakanın yapmış olduğu vasiyetnameden dönmesi için başka bir kimsenin ya da lehine tasarrufta bulunduğu kişinin onayını almasına gerek yoktur.

Vasiyetnameden dönme 3 şekilde gerçekleştirilebilir:

  • Yeni Vasiyetname Oluşturma İle: Miras bırakan kanundaki şartlara uygun olarak yapacağı yeni vasiyetname düzenleyerek, eski vasiyetnamesinden tamamen veya kısmen geri dönebilir.
  • Yok Etme İle: Miras bırakan vasiyetnameyi yok etmek, yakmak, karalamak… suretiyle mevcut vasiyetnameyi ortadan kaldırabilir.
  • Sonraki Tasarruf ile: Miras bırakan yapmış olduğu vasiyetnamede belirli malını belirli bir kişiye bırakmış ancak daha sonra bu mal üzerinde vasiyetnamesi ile bağdaşmayacak şekilde tasarruflarda bulunmuşsa (Örneğin üçüncü bir kişiye satarsa…) bu durumda vasiyetinden dönmüş sayılacağı kabul edilmektedir.

Bunun dışında belirli sebeplerle yapılmış olan vasiyetnamelerin iptali istenebilmektedir. Bu sebepler TMK’nun 557. Maddesinde; ehliyetsizlik (yaş küçüklüğü, akıl zayıflığı, sarhoşluk…), irade sakatlığı (yanılma, aldatma, korku, zorlama…), hukuka ve ahlaka aykırılık (vasiyetnamenin içeriğinin hukuka ve ahlaka aykırı olması durumu) ile şekle aykırılık şeklinde sayılmıştır. Vasiyetnamenin iptali vasiyetnamenin iptali davası yoluyla istenebilir. Ancak bu dava miras bırakanın vefatından sonra açılabilmektedir.

Vasiyetnamenin İptali Davası

Vasiyetnamenin iptali davası miras hukuku bakımından en sık karşılaşılan dava türlerinden biridir. Vasiyetname, ölenin son arzularının bulunduğu, mirasçılarının haklarını belirlediği ya da haklarını elinden aldığı, çok sıkı şekil şartları ile oluşturulması gereken önemli bir metindir. Dolayısıyla vasiyetnamenin kanunda aranan özellikler ile oluşturulmaması durumunda, vasiyetname metninden memnun olmayan, vasiyetnamenin ya da bir bölümünün geçersizliğini ileri süren tarafın bu davayı açması gerekmektedir.

Vasiyetname için gereken şartlar, hangi şekillerde vasiyetname yapılabileceği gibi önemli hususları vasiyetname düzenlenmesi sayfamızda görebilirsiniz. Burada vasiyetnamenin iptali davası üzerinde durulacaktır.

Öncelikle Türk Medeni Kanunu’na göre vasiyetnamenin iptali için şu hallerden en az birinin bulunması gerekmektedir; Vasiyetnameye konu tasarruf ehliyetsiz bir kişi tarafından yapılmış olabilir, tasarruf yapan kişi, yanılmaya, aldatmaya, korkutmaya ya da zorlamaya maruz kalmış olabilir, tasarrufun içeriğinde, bağlandığı koşullarda ya da yüklemelerde hukuka ya da ahlaka aykırılıklar söz konusu olabilir ya da son olarak tasarruf için kanunda öngörülen sıkı şekil şartlarına aykırılıklar olabilir. İşte bu durumlardan her biri tek başına vasiyetnamenin iptal edilmesi için yeterlidir.

Örnek olarak, resmi vasiyetnamede tanıkların, vasiyetname ile miras bırakandan herhangi bir kazanımda bulunmamaları gerekir. Ya da vasiyet edenin vasiyetname yapmaya ehil olması gerekir. İşte bu durumlara aykırılık söz konusu ise vasiyetnamenin iptali davası açılabilecektir.

Vasiyetnamenin iptalinin sağlanamaması durumunda saklı payı ihlal edilenler ya da dava açabilecek diğer ilgililer, saklı payların ihlal edilmesini ileri sürerek en azından saklı paylarını kurtarmak isteyebilirler. Bu durumda açılacak dava ise tenkis davasıdır. Tenkis davasının özellikleri, davacı ve davalı bilgileri, zamanaşımları ve saklı pay nedir? Gibi hususlar, tenkis davası ile ilgili makalemizde mevcuttur.

Tabii ki her mirasçı miras bırakanın terekesine sahip olmak zorunda değildir. Bu husus, terekenin borcunun fazlalığından olabileceği gibi diğer sosyal sebeplerle de söz konusu olabilir. Bu durumda ilgililer, kanunda öngörülen 3 aylık süre içinde mirasın reddi prosedürü ile mirası reddedebilirler.

Vasiyetnamenin iptali davasında davacı, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı olabilir. Dava ile vasiyetnamenin tamamı ya da bir bölümünün iptali istenebilir.

Vasiyetnamenin iptali davası bakımından hak düşürücü süreler söz konusudur. Kanuna göre iptal davası açma hakkı, davacının tasarrufu, iptal sebebini ve kendisinin hak sahibi olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın geçmesi tarihinin üzerinden, iyiniyetli davalılara karşı on yıl, iyiniyetli olmayan davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer.

Vasiyetnamenin iptali davasında görevli mahkemeAsliye Hukuk Mahkemeleri‘dir. Yetkili mahkeme ise ölenin son yerleşim yeri mahkemesidir. Ölenin son yerleşim yeri mahkemesi kesin yetkilidir. Dolayısıyla yetkisiz yerde açılan dava, yetki nedeniyle reddedilecektir. Tarafların rızalarının bir önemi yoktur.

Vasiyetnamenin iptali davasında verilen karar ile vasiyetname iptal edilebilir. Vasiyetnamenin iptaline dair verilen karar, geçmişe etkili bozucu yenilik doğuran karar niteliğindedir.

Muris Muvazaası Davası

Muris muvazaasının anlaşılabilmesi için öncelikle muvazaa kavramı bilinmelidir. Muvazaa, kısaca gerçekleştirilen işlemin dışarıya farklı bir şekilde gösterilmesidir. Muris muvazaası da bu bakımdan muris tarafından gerçekleştirilen tasarrufun, dışarıya karşı ve özellikle diğer mirasçılara karşı farklı gösterilmesidir. Bu hususta en sık görülen işlem, miras bırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmak için, aslında karşılıksız olarak devrettiği evini, satış gibi göstermesidir.

Yukarıda anlatılan örnekten gidilecek olursa, miras bırakan bir takım mirasçılarından mal kaçırmak istemektedir. Fakat pay almasını istemediği mirasçıları dava da açmasın diye, aslında karşılıksız olarak devrettiği malı, tapu dairesinde satış gibi göstermektedir. Kazandırma yaptığı mirasçı, herhangi bir bedel ödemeden malı kazanmıştır. Diğer mirasçılar ise bu haktan mahrum kalmıştır. Özellikle kız çocuklarına karşı muvazaa gerçekleştirilmekte, kız çocukları miras payından mahrum bırakılmaktadır.

Muris Muvazaası Davası

Muris Muvazaası Davası Avukatı

Muris muvazaası davası hakkında Yargıtay’ın 01/04/1974 yılında tesis ettiği karar önemlidir. Mirasçılar dava yoluyla resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Dava açan mirasçıların saklı paylı olup olmamaları önemli değildir. Mirasçı sıfatını taşıyan herkes bu davayı açabilecektir. İlgili karar şu şekildedir: “Özellikle küçük kırsal bölgelerde kız çocuklarını mirastan mahrum etmek amacıyla muris erkek çocuğu ile anlaşarak gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını, kötüniyetle satış göstermek suretiyle devir işlemi gerçekleştirmektedir. Bunun yanında eşin ölümü veya boşanma sebebiyle yeniden evlenen erkek, önceki eşinden olma çocuklarını sonraki eşin etkisiyle mirastan mahrum etmek amacıyla sonraki çocuklara gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını satış göstermek suretiyle onlara intikal ettirmektedir. Bu türlü muvazaalı tasarruflar karşısında gerek kız çocuklarını erkek çocuklarla eşit miras hakkına kavuşturmak ve gerekse murisin çocukları arasında eşitliği sağlamak amacıyla muvazaa hukuksal nedenine dayanarak dava açabilme hakkına sahiptirler.

Muris muvazaası nedeniyle tapu iptal edilmekte, hukuka uygun olarak tescil sağlanmaktadır. Muris muvazaası davasını yasal, atanmış mirasçılar ile evlatlıklar açabilmektedir. Davalılar ise muvazaa konusu işlem ile pay edinen kişilerdir.

Muris muvazaası davasında yetkili mahkeme, tapu iptal ve tescil davalarının gereği olarak taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Görevli mahkeme ise Asliye Hukuk Mahkemeleri‘dir. Muris muvazaası davasında herhangi bir zamanaşımı söz konusu değildir. Bu dava her zaman açılabilir.

Muvazaa iddiası, her türlü delille ispatlanabilir. Özellikle satın almış gibi gösterilen mirasçının alım gücü, miras bırakanın satma niyetinin olup olmadığı, işlemden sonra orada oturulup oturulmadığı, bedeller arasındaki yakınlık, yöresel uygulamalar, aile içindeki ilişkiler, muvazaanın varlığı ya da yokluğu bakımından önemlidir.

Tenkis Davası

Tenkis davası, miras bırakanın tasarruf yetkisini aşarak saklı paylı mirasçılarına zarar vermesi durumunda saklı paylı mirasçılar tarafından başvurulan dava yoludur. Bu dava da vasiyetnamenin iptali davasında olduğu gibi miras bırakanın ölümünden sonra açılabilir. Miras bırakan henüz vefat etmeden bu davalar açılamaz.

Öncelikle saklı payın anlaşılması gerekir. Saklı paylı mirasçı, miras bırakan hangi tasarrufu yaparsa yapsın miras payı belirli oranda korunan mirasçı anlamına gelmektedir. Miras bırakan, bu paya belirli istisnalar dışında dokunamaz, dokunursa da iptal edilir. Saklı paylı mirasçılar kanunda sınırlı sayıda belirtilmiştir. Bu mirasçıların sonradan artırılması söz konusu olamaz. Buna göre;

Miras bırakanın altsoyu (çocuk, torun, evlatlık gibi, miras bırakanın eşi, miras bırakanın anne – babası saklı paylı mirasçılardır.

Bunların dışında kardeşler de daha önce saklı paylı mirasçılardan sayılmıştır fakat yapılan değişiklik ile artık kardeşler saklı paylı mirasçı statüsünde değildirler.

Saklı payların oranları ise şu şekildedir;

Altsoylar bakımından saklı pay, yasal miras payı oranının yarısı kadardır. Anne – baba bakımından saklı pay, yasal miras payının dörtte biri kadardır. Eş için saklı pay oranı ise değişme göstermektedir. Buna göre eş, birinci ve ikinci zümreden mirasçılar ile mirasçı ise saklı payı, yasal miras payının tamamını almaktadır. Üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olması durumunda ise eşin saklı payı, yasal miras payının dörtte üçü kadardır.

Mirasta Tenkis Davası

Tenkis davası, saklı paylı mirasçılar tarafından açılabileceği gibi, saklı paylı mirasçıların alacaklıları ve iflas masası tarafından da açılabilir. Dava, mirasçılardan herhangi biri tarafından da açılabilir. Davalılar, saklı paylar ihlal edilerek kazandırmada bulunulan kişilerdir.

Kanuna göre tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer.

Tenkiste sıra şu şekildedir; Saklı pay tamamlanıncaya kadar öncelikle ölüme bağlı tasarruflardan, yetmezse de en yeni tarihliden en eski tarihliye doğru gitmek kaydıyla sağlar arası kazandırmalardan yapılır.

Kanuna göre birtakım karşılıksız kazandırmalar, ölüme bağlı tasarruflar gibi tenkise tabidir:

  • Mirasbırakanın, mirasçılık sıfatını kaybeden yasal mirasçıya miras payına mahsuben yapmış olduğu sağlar arası kazandırmalar, geri verilmemek kaydıyla altsoyuna malvarlığı devri veya borçtan kurtarma yoluyla yaptığı kazandırmalar ya da alışılmışın dışında verilen çeyiz ve kuruluş sermayesi,
  • Miras haklarının ölümden önce tasfiyesi maksadıyla yapılan kazandırmalar,
  • Mirasbırakanın serbestçe dönme hakkını saklı tutarak yaptığı bağışlamalar ve ölümünden önceki bir yıl içinde âdet üzere verilen hediyeler dışında yapmış olduğu bağışlamalar,
  • Mirasbırakanın saklı pay kurallarını etkisiz kılmak amacıyla yaptığı açık olan kazandırmalar.

Günümüzde miras nedeniyle ne yazık ki mal kaçırmalar, ihlaller olabilmektedir. Bu nedenle miras hukuku avukatından görüş alınması tavsiye edilmektedir.

Miras Sözleşmeleri

Miras bırakacak olan kişinin üçüncü kişilerle ölümünden sonra hüküm doğurmak üzere yapmış olduğu, kural olarak tek taraflı dönülemeyen sözleşmelere miras sözleşmesi denir. Miras sözleşmeleri, vasiyetnamelerden farklı olarak iki tarafın iradesinin bir araya gelmesi ile oluşturulur.

Miras sözleşmesi ile miras bırakan mirasını veya belirli malını sözleşme yaptığı kişiye veya üçüncü bir kişiye bırakabilir. Bunlara olumlu miras sözleşmesi denmektedir. Bunun yanında miras bırakan, ilerideki muhtemel mirasçı ile karşılık sağlanmadan veya karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilmektedir. Olumsuz miras sözleşmesi türlerinden olan mirastan feragat sözleşmesi ile ilerideki muhtemel mirasçı, mirasçılık sıfatından tamamen veya kısmen vazgeçmektedir.

Miras sözleşmelerinin geçerliliği resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmiş olmasına bağlıdır. Buna göre; miras sözleşmesinin tarafları, karşılıklı olarak iradelerini yetkili memura bildirmeli, düzenlenen sözleşmeyi memurun ve tanıkların önünde imzalamalıdır.

Olumsuz miras sözleşmesi ise mirastan feragat sözleşmesi olarak bilinmektedir. Burada ise mirasçı, belirli bir karşılıkla ya da karşılık olmaksızın miras payından vazgeçmektedir. Mirastan feragat sözleşmesi de belirtildiği üzere resmi vasiyetnamenin şeklinde tabidir. Mirastan feragat bakımından şu husus önemlidir; feragat eğer bir karşılıkla yapılarsa yani ortada bir ivaz varsa, mirastan feragat edenin altsoyuna da miras hakkı geçmeyecektir, fakat bu durumun aksi kararlaştırılabilir. Mirastan feragat karşılıksız ise, bu durumda mirasın reddinde olduğu gibi miras hakkı, feragat eden sanki miras bırakandan önce ölmüş gibi feragat edenin altsoyuna geçecektir.

Yine mirasın reddinde olduğu gibi, mirasın açılması anında tereke, borçları karşılayamıyorsa ve borçlar mirasçılar tarafından da ödenmiyorsa, feragat eden ve mirasçıları, alacaklılara karşı feragat için ölümünden önceki beş yıl içinde miras bırakandan almış oldukları karşılıktan, mirasın açılması anındaki zenginleşmeleri tutarında sorumludurlar (TMK m.530).

Miras sözleşmesinin yapılabilmesi için, bir takım şartların gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Miras bırakan ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmalı, kısıtlı olmamalıdır.

Kanunda öngörüldüğü üzere mirastan feragat sözleşmesi belli bir kişi lehine yapılmış olup bu kişinin herhangi bir sebeple mirasçı olamaması hâlinde, feragat hükümden düşer.

Yukarıda da belirtildiği üzere miras hukuku bakımından gerek olumlu gerekse olumsuz miras sözleşmeleri sıklıkla yapılmaktadır. Bu nedenle işlemlerin bir miras hukuku avukatı vasıtasıyla yürütülebileceği unutulmamalıdır.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi; taraflardan birinin (bakım alacaklısı) ölmeden önce yaptığı işlemlerle mal varlığının tamamını veya bir kısmını devretme, mirasçı atama veya bazı mallarını vasiyet etme gibi edimlerine karşılık; öteki tarafın (bakım borçlusu) ölünceye kadar bakıp gözetmek edimini yüklendiği sözleşme türüdür.

Ölünceye kadar bakma sözleşmelerine ilişkin düzenlemeler 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer almaktadır.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.

Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı atanmışsa, ölünceye kadar bakma sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi

Yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı üzere ölünceye kadar bakma sözleşmeleri iki taraflı borç doğuran sözleşmelerdir. Yani sözleşmenin her iki tarafının birbirlerine karşı çeşitli borçları ve yükümlülükleri vardır. Sözleşmenin taraflarından olan bakım borçlusu; bir mal veya hizmet karşılığında bakım alacaklısına bakma yükümlülüğünü üstlenen kişidir. Dolayısıyla imzalanan bu sözleşme ile bakım borçlusu kişi bakım alacaklısının hayatı boyunca ona bakmayı, bakımında ona gerekli tüm özeni göstermeyi, onun barınma, beslenme, temizleme, giydirme gibi ve sözleşme çerçevesinde kararlaştırılan diğer tüm ihtiyaçlarını gidermeyi üstlenmektedir. Bakım alacaklısı ise; bakım borçlusunun yerine getirmiş olduğu edimlerin karşılığı olarak malvarlığının tamamını veya bir kısmını ona devretme borcu altına giren kişiye denmektedir. Bakım alacaklısı bu yükümlülüğünü sağlığında yapacağı mülkiyetin devri gibi işlemlerle getirebileceği gibi ölümünden sonra hüküm doğurmak üzere yapılan mirasçı atamak, vasiyet etmek gibi işlemlerle de yerine getirebilmektedir.

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi

Ölünceye kadar bakma sözleşmelerinin geçerliliği kanunda aranan şekil şartına uygun olarak yapılmış olmasına bağlanmıştır. Kanun maddesi uyarınca bu sözleşmelerin; miras sözleşmeleri şeklinde yani resmi memur önünde (sulh hakimi, noter, tapu memuru ve diğer…) iki tanık üzerinde yazılı bir şekilde yapılması gerekmektedir. Bu şartlara uyulmadan yapılan sözleşmeler hiçbir şekilde geçerli olmayacak, sözleşme hiçbir hüküm ve sonuç doğurmayacaktır.

Kanun koyucu bakım alacaklısının korumak için bazı güvenceler getirmiştir. Zira bakım alacaklısı olan kişi mülkiyeti devir borcunu sağlığında iken yerine getirmiş olmasına rağmen bakım borçlusunun edimlerini gereği gibi yerine getirmemiş, bakım alacaklısının iyi niyetini suiistimal etmiş olabilir. Örneğin bakım borçlusu sözleşme gereği taşınmazını bakım borçlusuna devrettikten hemen sonra, bakım borçlusu kendi edim yükümlülüğü tamamlanmadan söz konusu taşınmazı başka 3. Kişiye devredebilir ve bakım alacaklısı hak kaybına uğrayabilir. Bu gibi durumları önlemek için TBK’ nun 613. Maddesi “Bakım borçlusuna bir taşınmazını devretmiş olan bakım alacaklısı, haklarını güvence altına almak üzere, bu taşınmaz üzerinde satıcı gibi yasal ipotek hakkına sahiptir.” demek suretiyle bakım alacaklısına devrettiği mallar üzerinde yasal ipotek koyma hakkı sağlamış, bakım alacaklısına güvence getirmiştir. Bakım alacaklısı bu kanuni ipotek hakkını 3 ay içerisinde tescil ettirmelidir.

Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri 3. Kişileri aldatmak amacıyla da yapılabilmektedir. Yani taraflar; örneğin mallarını hacizden kurtarmak için, bazı mirasçıları mirastan mahrum bırakabilmek için veya bunların mirastan daha az pay almalarını sağlayabilmek için bu tarz yollara başvurabilmektedir. Bu gibi durumların varlığı halinde yani; mirasbırakan kişinin gerçek arzusunun aslında mirasçılardan mal kaçırmak veya malvarlığının sözleşme yaptığı kişilere bağışlanması olmasına rağmen görünüşte ölünceye kadar bakma sözleşmesinin yapılması durumunda muvazaanın varlığından bahsedilir. Bu durumda sözleşme aslında tarafların gerçek iradelerine uymadığı için geçersiz olacaktır. Dolayısıyla miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilecektir.

Miras Sözleşmelerinden Nasıl Dönülür?

Miras sözleşmelerinin ortadan kaldırılması, vasiyetnamelere göre daha zordur. Zira vasiyetnameler tek taraflı irade beyanı ile oluşturulduğu için yine miras bırakanın tek taraflı iradesi ile kolay bir şekilde ortadan kaldırılabilmektedir. Ancak miras sözleşmeleri iki tarafın iradesinin birleşmesi ile yapıldığı için, miras bırakanın tek taraflı beyanı ile ortadan aldırılması her zaman mümkün değildir.

Miras sözleşmeleri iki tarafın bu hususta anlaşması ile her zamana kaldırılabilir. Ancak tek taraflı olarak bu sözleşmeden dönmesi bazı hallerde mümkün olmaktadır. Bunlar;

  • Miras bırakan; miras sözleşmesi ile mirasçı tayin edilen kimsenin, sözleşmenin yapılmasından sonra miras bırakana karşı mirasçılıktan çıkarılma nedeni oluşturan davranışlarda bulunursa, sözleşmeden tek taraflı olarak dönebilecektir. Bu hallere örnek olarak; miras sözleşmesinin karşı tarafının miras bırakana, ailesine karşı ağır suç işlemesi, aile hukukundan doğan yükümlülükleri yerine getirmemesi örnek olarak verilebilir.
  • Miras sözleşmesinde dönme hakkının saklı tutulması
  • Bunun dışında miras sözleşmeleri ile sözleşmenin her iki tarafına borç yükleyecek şekilde yapılabilmektedir. Bu şekilde miras sözleşmesi yapılmışsa ve sözleşmenin taraflarından biri borcunu yerine getirmemişse, karşı taraf Türk Borçlar Kanunu hükümlerine göre sözleşmeden dönebilecektir. Bu hak hem miras bırakana hem de sözleşmenin karşı tarafına verilmiş bir haktır.

Mirastan Feragat Sözleşmesi

Mirastan feragat, olumsuz miras sözleşmesi olarak da bilinmektedir. Mirastan feragat, bir sözleşme ile mümkündür, diğer şekildeki beyanlar yeterli olmayacaktır. Mirastan feragat, bir sözleşme ile olacağı için feragat eden mirasçı ile miras bırakan karşılıklı olarak sözleşmeyi imzalamalılardır. Diğer bir anlatımla bu sözleşme sağlar arasında imzalanan bir niteliktedir.

Mirastan feragat, ivazlı (karşılıklı) ya da ivazsız (karşılıksız) olarak yapılabilir. Mirastan feragat sözleşmesi resmi vasiyetnamenin şekline tabidir. Mirastan feragat bakımından şu husus önemlidir; feragat eğer bir karşılıkla yapılarsa yani ortada bir ivaz varsa, mirastan feragat edenin altsoyuna da miras hakkı geçmeyecektir, fakat bu durumun aksi kararlaştırılabilir. Mirastan feragat karşılıksız ise, bu durumda mirasın reddinde olduğu gibi miras hakkı, feragat eden sanki miras bırakandan önce ölmüş gibi feragat edenin altsoyuna geçecektir.

Mirastan Feragat Sözleşmesi

Mirastan feragatin şekli, yukarıda belirtildiği üzere resmi vasiyetnamenin şekline tabidir. Resmi memur önünde sözleşme düzenlenmeli, iki tanık ve resmi memur huzurunda imzalar atılmalıdır. Tarafların işlem yapmaya ehil olmaları, diğer bir anlatımla işlemler bakımından ayırt etme gücüne sahip olmaları gerekmektedir.

Türk Medeni Kanunu’na göre miras sözleşmesi gereğince sağlar arası edimleri isteme hakkı bulunan taraf, bu edimlerin sözleşmeye uygun olarak yerine getirilmemesi veya güvenceye bağlanmaması hâlinde borçlar hukuku kuralları uyarınca sözleşmeden dönebilir. Buna göre, ivazlı bir şekilde mirastan feragat sözleşmesi imzalayan feragat eden, miras bırakanın edimlerini ifa etmemesi ve de teminat göstermemesi durumunda sözleşmeden dönebilir. Diğer bir anlatımla feragat ile hak tamamen ölmüş değildir. Zira sağlar arası edim isteme hakkı bulunan taraflardan biri de mirastan ivazlı feragat eden mirasçıdır.

En nihayetinde mirastan feragat bir sözleşmedir ve sözleşmelerin edimlerinin ihlal edilmesinde olduğu gibi herhangi bir ihlal durumunda taraflar dava açabilmektedir. Öte yandan gabin (edimler arasındaki aşırı nispetsizlik) durumunda da ivazlı feragat sözleşmesinin iptal edilebileceği düşünülmektedir. Tabii ki tarafların ortak iradeleri ile sözleşmeyi sona erdirme hakları da ortadadır.

Mirastan feragat, özellikle mirasçı için ciddi derecede önemli bir sözleşmedir. Dolayısıyla imzalanmasından önce bir miras hukuku avukatından hukuki bilgi almakta fayda bulunmaktadır.

Mirasçılık Belgesinin İptali Davası

Kişilerin yaşam süreleri boyunca edinmiş olduğu malların öldükten sonra ne olacağı hususu Miras Hukuku’nun konusunu oluşturmaktadır. Miras hukuku; gerçek bir kişinin ölümü veya gaipliğine karar verilmesi durumunda, ölenin mirasının kimlere, ne oranda ve nasıl intikal edeceğini düzenleyen hukuk kurallarından meydana gelen özel hukuk dalıdır.

Miras bırakanın ölümü veya gaipliğine karar verilmesi durumunda miras bırakanın malları üzerinde hak sahibi olan kişilere mirasçı denmektedir. Bu kişilerin kimler olacağı; miras bırakanın ölmeden önce düzenleme yapmış olup, olmamasına göre değişebilmektedir.

Mirasçılık Belgesinin İptali Davası

Bir kimsenin ölümünden sonra arkasında bırakmış olduğu mirasın kimlere ve ne oranda kaldığını gösteren, kişilerin ölen kimsenin mirasçısı olduğunu gösteren belgeye Mirasçılık Belgesi (Veraset İlamı) denmektedir. Bu mirasçılık belgesi yasal mirasçı veya atanmış mirasçılardan herhangi birinin talebi üzerine mahkeme aracılığıyla dava açılarak Sulh Hukuk Mahkemelerinden alınabileceği gibi, noter vasıtasıyla da edinilebilmektedir.

Mirasçılık Belgesinin Doğru Olduğu Hususu Bir Karinedir

Mirasçılık belgesinin doğru olduğu hususu bir karinedir. Yani aksi ispat edilinceye kadar belgede yer alan kişilerin mirasçı olduğu kabul edilmektedir. Ancak bunun aksi düşünülüyorsa yani mirasçılık belgesinde bir takım yanlışlıkların olduğu, mirasçılık belgesinde yer alan mirasçıların ve/veya bunların miras paylarının tam ve doğru bir şekilde gösterilmediği düşünülüyorsa, mirasçılık belgesinin iptalinin istenmesi gerekmektedir.

Mirasçılık belgesinin iptaliMirasçılık Belgesinin İptali Davasının açılması yoluyla istenmektedir. Bu dava ile; bir takım yanlışlıklar bulunan, gerçeğe aykırı bilgiler içeren mirasçılık belgesinin iptali amaçlanmakta olup, davanın talep kısmında sadece mirasçılık belgesinin iptali istenebileceği gibi, mirasçılık belgesinin iptaline ek olarak yeniden mirasçılık belgesinin düzenlenmesi de istenebilmektedir.

Mirasçılık Belgesinin İptali Davası hasımlı dava (yani karşı tarafı olan dava) türlerindendir. Dolayısıyla belgenin yanlış olduğunu düşünen kişi tarafından diğer tüm mirasçılara karşı açılması gerekmektedir. Bu davada davacı taraf; mirasçı olabileceği gibi, iptali istenen mirasçılık belgesine göre mirasçı olmayan ancak mirasçı olması gerektiğini düşünen kişi de olabilir.

Bu dava her türlü delille ispat edilebilmektedir. Dolayısıyla mahkeme davanın açılması ile birlikte tüm delilleri inceleyecek, davacı ve davalının iddia ve savunmaları ile bunların gösterdikleri deliller inceleyecek, gerekirse davalı mirasçıları dinleyecek ve ona göre kararını verecektir.

Mirasçılık belgesinin doğru olduğu aksi karşı tarafça ispat edilinceye kabul edildiği için, bu belgenin geçersizliği her zaman ileri sürülebilmektedir. Yani bu dava herhangi bir süreye tabi olmadan her zaman açılabilmektedir. Ayrıca bu dava da görevli mahkeme zannedilenin aksine Sulh Hukuk Mahkemeleri değil Asliye Hukuk Mahkemeleri’dir. Yetkili mahkeme ise vefat eden kişinin en son yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesidir.

Mirasta Mal Paylaşımı Nasıl Yapılır?

Mirasın paylaştırılması, mirasbırakanın ölümden önce vasiyetname veya miras sözleşmesi düzenleyip, düzenlemediğine göre değişmektedir. Zira miras bırakan ölmeden önce miras sözleşmesi veya vasiyetname yapmışsa paylaşım; mirasbırakanın yasal mirasçılarının saklı payları kalmak üzere, vasiyetnamede yazıldığı şekle göre yapılacaktır. Mirasbırakanın herhangi bir ölüme bağlı tasarruf yapmamış olması halinde ise, paylaşım Medeni Kanun’da düzenlendiği üzere yasal mirasçılar arasında yapılacaktır.

Ölümün ardından edinilecek belgeler ve işlemler sonucunda mirasçılar, tereke üzerinde hak sahibi olabileceklerdir. Veraset ilamı – intikal işlemleri ile ilgili makalemizde sürecin detayları mevcuttur.

Mirasın Yasal Mirasçılar Arasında Paylaşımı

Türk Medeni Hukukunda yasal mirasçılar ve bunların miras payları TMK’ nun 495. ve 506. Maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre yasal mirasçılar arasında mal paylaşımının yapılmasında zümre sistemi kabul edilmiştir.

  • Zümre Mirasçılar: Miras bırakanın altsoyudur. Yani miras bırakanın çocukları, torunları, torunlarının çocukları… 1. Zümre yasal mirasçılardır.
  • Zümre Mirasçılar: Miras bırakanın anne ve babasıdır. Anne ve baba eşit olarak mirasçıdır. Eğer ki anne ve baba miras bırakandan önce ölmüşse, bu durumda onların yerini çocukları alacaktır.
  • Zümre Mirasçılar: Miras bırakanın büyükanne ve büyük babasıdır. Miras bırakandan önce ölmüş olan büyükanne ve büyük babanın yerini onun çocukları alacaktır.

Zümre sistemine göre yasal mirasçı olabilmek için öncelikle bir zümreye dahil olunması gerekmektedir. Ancak her yasal mirasçı, miras bırakanın mallarının ölümü halinde onun mirasından pay alamamaktadır. Zira zümre sisteminde bir önceki zümrede mirasçının bulunması, mirasın bir sonraki zümreye geçmesini engelleyecektir. Örneğin; 1. Derecede yasal mirasçılık hakkına sahip olan miras bırakanın çocuğunun bulunması, mirasın 2. Derecede bulunan yasal mirasçı olan anne ve babaya geçmesini engelleyecektir.

Bu kişilerin mirastan alacakları pay; mirasbırakanın eşinin olup olmamasına göre değişmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 499. Maddesinde sağ kalan eşin bulunması durumunda hangi zümrenin hangi oranda miras payı alacağı açıkça belirtilmiştir.

Sağ kalan eşin Miras Payı

Madde 499- Sağ kalan eş, birlikte bulunduğu zümreye göre miras bırakana aşağıdaki oranlarda mirasçı olur:

  • Mirasbırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri
  • Mirasbırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı
  • Mirasbırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır

Son olarak şu hususun da vurgulanması gerekmektedir. Yukarıda belirtilenler ile kişinin ölümünün öncesinde son arzularını ortaya koyabileceği, vefatının ardından ilgililerin haklarını arayabileceği, intikal işlemlerinin nasıl yapılacağı, hangi yakınlıktakilere ne kadar pay gideceği belirtilmiştir. Bunların dışında günlük hayatta karşılaşılan sorunlar da söz konusudur. Örnek olarak sıklıkla karşılaşıldığı üzere mirasçılarından biri veya birkaçından mal kaçırmak isteyen bir miras bırakan olabilir ve gerçekte karşılıksız yaptığı işlemi satış gibi gösterebilir. Bu gibi durumlarda muris muvazaası davası söz konusu olacaktır. Böylece hakkının yenildiğini düşünen mirasçı, tapu iptal ve tescili ile hakkına kavuşabilecektir.

Görüldüğü üzere miras hukuku, detaylı ve geniş bir hukuk dalıdır. Profesyonel bir yardım alınması her safhada önerilmektedir.

Mirasın Reddi

Mirasın reddi, miras bırakanın vefatının ardında mirasçıların kendi istekleri ile miras hakkından vazgeçmeleri anlamına gelmektedir. Mirasçılar böylece miras bırakanın borçlarından kurtuldukları gibi alacaklarından da mahrum kalacaklardır.

Miras bırakanın vefatının ardından miras, kendiliğinden mirasçılara geçer. Bu durum, külli halefiyet ilkesinin bir gereğidir. Diğer bir anlatımla mirasın istenmesi, işlemlerin gerçekleştirilmesi söz konusu değildir. Ancak ret bakımından durum bu şekilde değildir. Ret isteminin geçerli şekilde yapılması gerekmektedir.

Mirasın Reddi Davası

Türk Medeni Kanunu’na göre miras, üç ay içinde reddolunabilir. Bu süre, yasal mirasçılar için mirasçı olduklarını daha sonra öğrendikleri ispat edilmedikçe mirasbırakanın ölümünü öğrendikleri; vasiyetname ile atanmış mirasçılar için mirasbırakanın tasarrufunun kendilerine resmen bildirildiği tarihten işlemeye başlar. Yasal süre içinde miras reddedilmez ise miras, kayıtsız ve şartsız bir şekilde mirasçılara geçer.

Mirasın reddi, kayıtsız ve şartsız bir şekilde yapılmalıdır. Sulh hukuk mahkemesi nezdinde açılacak bir dava ile miras reddedilebilir. Miras reddedildiğinde, sadece reddedene miras geçmez. Diğer mirasçılar, retten etkilenmezler. Reddeden mirasçının payı, sanki mirasın açıldığında sağ değilmiş gibi altsoylarına geçer. Kanuna göre en yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir.

Bazı durumlarda ise mirasçılar mirası reddetmek istemediği halde, alacaklılarından mal kaçırmak için mirası reddetmekte, gerçekte ise kayıt dışı olarak mirastan yararlanmaktadırlar. Bu gibi durumlara ilişkin kanun şu düzenlemeleri getirmiştir;

Malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflâs idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler. Reddin iptaline karar verilirse, miras resmen tasfiye edilir. Bu suretle tasfiye edilen mirastan reddeden mirasçının payına bir şey düşerse bundan, önce itiraz eden alacaklıların, daha sonra diğer alacaklıların alacakları ödenir. Arta kalan değerler ise, ret geçerli olsa idi bundan yararlanacak olan mirasçılara verilir.

Miras bırakanın sağlığında üstlendiği borçlar nedeniyle mirasçılarının mağduriyeti söz konusu olabilmektedir. Dolayısıyla bu borçlardan sorumlu olmak istemeyen mirasçıların, bir miras hukuku avukatı yardımı ile mirası reddedebileceği bilinmelidir.

İstanbul Miras Davası Avukatı Ekibimizin Hizmetleri

Vasiyetname Hazırlanması Hizmetlerimiz

Vasiyetname yapma hakkı şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan burada; kanuni veya akdi temsil geçerli olmaz, murisin bu hakkını bizzat kullanması gerekir. Vasiyetname; resmi vasiyetname, el yazısıyla vasiyetname ve sözlü vasiyetname olmak üzere üç çeşittir. Hukuk büromuz avukatları müvekkillerimize vasiyetname yapılması konusunda hukuki destek vermektedirler.

İstanbul Miras Mahkemesi Avukatı Ekibimize Ulaşın

İstanbul‘da çalışmalarına devam eden Akkaş Hukuk ve Avukatlık Bürosu‘na ve İstanbul miras mahkemesi avukatı için avukat kadromuza İletişim sayfamızdan ulaşabilirsiniz.

error: Content is protected !!